25 Haziran 2021 Cuma

YAŞLI ZENGİN KADIN İLE EVLENEN MUHAMMED ABBAS'IN HİKAYESİ


 Fotoğraftaki bu genç  Muhammed Abbas, 30 yaşında, Iraklı.

7 yıl önce Almanya ' ya mülteci oldu.

Frankfurt ' ta birkaç ay sonra, Bayanla tanıştı Jes sica.

Jessica, Audi araba fabrikasına 350 milyon dolar yatırım yapmış büyük bir Alman kapitalist.

Muhammed Abbas bir süre sonra Jessica ' nın aşk tuzağına yakalanacak.

Ve onunla evlenecek.

Muhammed Abbas ' a düğün gününde bir gazeteci sorar: 75 yaşındaki bir kadınla bu yaşta nasıl evlenmeye hazırlandın?

Muhammed Abbas cevap verir: Aşk sınır tanımaz. Jessica ' nın saf kalbini seviyorum

Jessica 'ile paylaştığı 6 yıldan sonra Jessica ölür Abbas ona büyük bir cenaze töreni yaptırdı, daha sonra Frankfurt belediyesinden Abbas' tan kocasının vasiyeti olan bir mektup. Jessica ' nın yazdığını açıyor ve görüyor: Muhammed Jan! Ömrümün son günlerini tutkulu bir şekilde geçirdiğim için çok mutluyum seni asla unutmayacağım tüm mal varlığımı hayır kurumlarına ve zanlılara verdiğimi anlamanızı istiyorum inşallah hayırlı iş bulabilirsiniz kendin için... Senin aşkın Jessica

O günden sonra Muhammed Abbas komaya girdi ve hiç uyanmadı.....

24 Haziran 2021 Perşembe

SHREK GERÇEKMİŞ, GÜREŞÇİ MAURİCE TİLLET İLGİNÇ HİKAYESİ

 

Rusya doğumlu Fransız güreşçi Maurice Tillet, 1940'ların başlarındaki müsabakalarıyla en çok izlenen güreşçiydi. Tillet diğer namıyla, Oscar ödüllü animasyon filminin kahramanı Shrek'in de ilham kaynağı Maurice Tillet, başına gelen talihsiz hastalığı akromegali ile baş ederken, 20 yaşından sonra Amerika'ya gitmiş ve orada bir güreşçi olarak hayatına devam etmeye başlamıştı. Ünlü çizgi film karakteri Shrek'in Tillet'ten esinlenilerek çizildiği söyleniyor. Bu sadece bir fikir de olabilir; fakat Tillet’in görüntüsü tüm bu söylentileri destekler nitelikte.

Maurice Tillet, daha çok profesyonel güreş adı "Fransız Melek" ile bilinir. Maurice, 23 Ekim 1903 tarihinde St. Petersburg kentinde doğdu. Çocukken, her şekilde tamamen normaldi. İnanılmaz derecede zekiydi ve seviliyordu. Edebiyata ilgisi vardı; şiirler yazıyor, şarkılar söylüyordu. 17 yaşından sonra Maurice'in başı, elleri ve ayakları genişlemeye başladı. Tüm bu semptomlar sonucunda, Tillet'e 19 yaşındayken akromegali teşhisi kondu. Akromegali, hipofiz bezindeki bir tümörün neden olduğu ve daha sonra kemiklerin anormal oranlarda kalınlaşmasına neden olan bir hastalık.

Tillet her zaman disiplinli bir sporcuydu, özellikle de rugby oynuyordu. Yavaş yavaş spor hayatına giren Tillet, 1926'da  Fransa ragbi takımına seçildi. Bu zaman dilimi içinde birçok meslekte elini denedi ve bir de Fransız sinemasında rol aldı. Fiziki özellikleri sebebiyle Fransa'da eleştirilere maruz kalsa da hayata sıkı sıkı sarılıp, neşesini hiç kaybetmedi.

Maurice, 1936'da, Fransa'nın Paris kentinde Litvanyalı hafif ağır sıklet şampiyonu amatör güreşçi Karl Pojello tarafından keşfedildi. Karl, Maurice'in ilginç görünümünün, onu profesyonel bir güreşçi haline getirebileceğini biliyordu

Maurice, ilk güreş sahnesine çıkışını 24 Ocak 1940'ta Boston Garden'da, Luigi Bacigaiupi'ye karşı yaptı. Genç adam koridordan aşağı yürüdü, halkın arasından geçti, iplerin üzerine eğildi ve kalabalığa kükredi. Kalabalık ona, French Angel (Fransız melek) diye sesleniyordu.

Maurice inanılmaz derecede güçlüydü. Bu güç ona, iki kez Dünya Ağır Sıklet Şampiyonluğu'nu kazandırdı.

Hastalığı sonrasında profesyonel bir güreşçi olan Maurice Tillet, müsabakaları en çok izlenen bir gösteri adamı oldu. Yaşadığı dönemde gösteri dünyasının aranan adamı olan güreşçi, bir süre daha spor hayatına devam ettikten sonra 1954 yılında, Fransa'da kalp hastalığından öldü.

Tillet, o dönem onu tanıyan herkes tarafından sevilen, neşeli bir insandı. Hem spor dünyasında hem de fiziki özellikleriyle her zaman konuşuldu. Tillet'in ölümü, hayranlarını derin bir üzüntüye sokmuş ve cenazesine bir yığın insan katılmıştı.

2001’de, Oscar ödülü kazanmış Shrek adında bir 3D animasyon filmi çıktı. Maurice'in kişilik özellikleri ve fiziksel yapısı, tanıyanlar tarafından film boyunca fark edildi. Shrek karakteri birebir şekilde anime edilmiş gibiydi. Tüm bu söylentiler, yapım tarafından net şekilde kabul edilmiş olmasa da benzerlik yadsınamaz.

23 Haziran 2021 Çarşamba

7 KEZ ÖLÜMDEN DÖNMÜŞ ADAM FRANO SELAK'IN HİKAYESİ

 

Hırvatistan'da yaşayan bir müzik öğretmeni olan Frane Selak, tam 7 kez ölümden dönmüş birisi

Frane Selak.
Kendisi tam olarak 7 kez ölümün ucundan döndü

Bir müzik öğretmeni olan Selak'ın insanı şansa gerçekten inandıracak, bir oyun oynarmış gibi ölümden döndüğü 7 kaza ve felaket:

1. Tren kazası, yıl 1962

Selak'ın ölümden kurtulduğu ilk kaza, 1962 yılında Hırvatistan 'da Sarajevo'dan Dubrovnik'e giderken gerçekleşti. Frane'in içinde bulunduğu bir tren raylardan çıktı ve donmuş bir nehre uçtu. Bu kazada 17 insan hayatını kaybederken Selak hayatta kalmayı başardı. Hatta kendisi bu kazayı kırık bir kol ve soğuk sudan dolayı girdiği hipotermi ile atlattı.

2. Uçak kazası, yıl 1963:

Tren kazasından bir yıl sonra Selak, Rijeka'ya uçmak için bir uçak bileti aldı. Uçuş sırasında bir anda uçağın kapılarından bir tanesi açıldı ve Selak kapıdan dışarı uçtu. Selak, 19 kişinin öldüğü bu kazadan bir ot yığınına düşerek kurtulmayı başardı.

3. Otobüs kazası, yıl 1966:

Selak'ın içinde bulunduğu otobüs bir nehre uçtu, Selak yine hayatta kalırken 4 kişi yaşamını yitirdi. Dünyanın en "şanslı" adamı bu kazayı da sadece birkaç sıyrıkla atlattı.

Trafik kazaları, 1970 - 1973 arası:

Ölüm Selak'ın peşini bırakmazken Selak da ölümü atlatmayı bırak(a)madı. Frane Selak, 1970 ve 1973'te iki araba kazası yaşadı. İki kazada da Selak'ın sürdüğü arabalar bir anda alev almaya başladı ve iki kazada da Selak arabadan kaçmayı başardıktan saniyeler sonra, arabalar infilak etti.

İkinci bir otobüs kazası, yıl 1995:

Yaşadığı tüm bu olaylar sonrasında 22 yıl boyunca sessiz sakin bir hayat geçiren Selak'a 1995'te bir otobüs çarptı. Kendisi yine birkaç ufak yaralanmayla bu kazadan da kurtulmayı başardı.

Bir trafik kazası daha, yıl 1996:

Hırvatistan'ın dağlarında arabasını süren Selak, karşısından gelen arabayla burun buruna girmenin ucuna gelmişken yoldan çıktı. Arabası uçuruma yuvarlandı. Arabadan son anda atlamayı başaran Selak, bir ağaç dalına tutunarak hayatta kaldı.

Loto ödülü, yıl 2003:

Selak, macera dolu bir yaşamı gerisinde bırakırken, herhalde "Bu şansla parayı da vururum" deyip loto oynadı. 2003 yılında, 960 bin dolar (5 milyon 400 bin TL) değerindeki lotoyu kazandı. Sonra da paranın mutluluğu satın alamayacağını düşünen Selak, 2010 yılında özel bir adada bulunan lüks evini sattı ve tüm mirasını ailesi ve arkadaşlarına dağıttı.

ATOM BOMBASINDAN 2 KEZ KURTULAN ADAM

 Tsutomu Yamaguchi Japonyalı bir mühendis.

Ancak onu, diğer Japonyalı mühendislerde ayıran bir özelliği var: O, üçer gün arayla iki kere atom bombasından kurtulan bir mühendis.

Tsutomu Yamaguchi, Japonya’nın atom bombasından kurtulduğunu kabul ettiği 243.692 hibakusha’dan (Atom bombasından kurtulan kişi) biriydi. 24 Mart 2009 tarihinde ise, Hiroshima saldırısına da maruz kaldığı Japonyalı yetkililer tarafından onaylandı. İlk defa, bir hibakusha’nın, iki atom bombasından da etkilendiği ispatlanmış oldu.

6 Ağustos günü, yani Amerikan B-29 bombardıman uçağının atom bombasını Hiroshima’ya bıraktığı gün, Hiroshima’da bir iş gezisinde bulunuyordu. Vücudunun üst kısmında ciddi yanık bölgeleri oluştu ve saldırıdan sonraki geceyi Hiroshima’da geçirdi. Bu saldırıda, 140.000 kişi hayatını kaybetmişti.

Saldırının ertesi günü, Hiroshima’dan ayrıldı ve evine, Nagasaki’ye döndü.

Sonrasını biliyorsunuz. ABD’nin, 2. atom bombası saldırısının hedefi, bir başka Japon şehri olan Nagasaki’ydi. 9 Ağustos 1945 günü meydana gelen Nagasaki saldırısında, Tsutomu Yamaguchi de şehirde bulunuyordu. Bu saldırıda da 70.000 civarında insan hayatını kaybetti.

Yamaguchi, 2006 yılında çekilen ve BM’de yayınlanan Nijuuhibaku (“İki kere bombalandı, ikisinde de hayatta kaldı”) isimli belgeselde yer almış. Bu durumunu yıllarca neden kimseye söylemediği sorulduğunda, “Gereksiz ilgi çekmemek için” cevabını veriyor.

22 Aralık 2009 tarihinde atom bombası hakkında bir film çekmeyi planlayan James Cameron tarafından ziyaret edildiğinde şöyle diyor:

4 Ocak 2010'da 93 yaşında ölen Yamaguchi, son yıllarını nükleer karşıtı gösterilere katılmakla ve BM’nin bütün nükleer silahları yasaklaması gerektiğini haykırmakla geçiriyor.

Nagasaki şehir yetkilisi Toshiro Miyamoto, Tsutomu Yamaguchi’nin, iki atom bombası saldırısından da kurtulduğu ispatlanan ilk kişi olduğunu belirtiyor. Ancak, iki saldırıya da maruz kalmış başka insanların da olabileceğini ekliyor.

Japonya hükümeti, atılan atom bombalarından zarar görenlere, bazı ayrıcalıklar tanıyor. Bu kişiler ücretsiz check-uplardan geçiriliyorlar ve cenaze masraflarını da devlet üstleniyor.


30 BİN KİŞİLİK YANARDAĞ PATLAMASINDA SADECE İDAMLIK MAHKUM HAYATTA KALDI


 Pelée yanardağıKarayipler'deFransa'ya bağlı Martinique adasında bulunur. 

1937 m yüksekliğindeki bu dağ 8 Mayıs 1902'de patlamış ve dakikalar içerisinde St. Pierre kentini tarihe gömmüştür. Patlama sonucunda 30.000 kişi yaşamını yitirmiştir.

Patlamadan kısa bir süre sonra bir grup uzma adaya National Geographic Society tarafından araştırma yapmak üzere gönderilmiştir. Bu grup keşfettiklere şey sonrasında hayretler içerisinde kalmışlardır, patlama sonrası sağ kalan 3 kişi vardır. Bunlardan birisi 


kalın duvarlarla çevrili bir hücrede cezasını çekmekte olan bir mahkumdur, diğeri şehrin sınırında yaşayan bir adamdır, en sonuncusu ise patlama esnasında küçük bir bot ile kaçmaya çalışırken akıntın etkisiyle adanın 3 km ötesine sürüklenen ve baygın bir halde bulunan bir genç kızdır. 

Milli mücadele dönemindeki tabut taşıyan Avukat Hikayesi




Anadolu’ya giden silahlar tabut içinde gelmiştir. Silahları tabut içine yerleştiren, tabutları taşıyanlardan biri de genç bir avukattır.

Mahallesinde bir kızı sever. Annesini ve babasını gönderip istetir ve nişanlanırlar. Genç kızımız Ayşe’ye nişanlısını avukat olarak tanıtırlar. Bundan sonrasını genç kızımızdan dinleyelim.

İstiklal Savaşı yılları, yıl 1919. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Uzaktan birini gösterdiler.

Boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, avukatmış beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.

Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyiz hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.

‘Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş’ dediler. Alt üst oldum.

Ayşe babasıyla gider uzaktan nişanlısını izlerler, gerçekten de tabut taşıyordur. Nişanı atıp, ayrılırlar. Aradan 5 yıl geçer. Eski nişanlısı ile karşılaşır. Yaşananları kızımız Ayşe’den dinleyelim.

Evlenmiştim. Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde.

‘Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim’ dedi. ‘Olur’ dedim. Bir büroya girdik.

Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda eski nişanlımın adı yazıyordu. ‘Siz gerçekten avukat mısınız?’ dedim. ‘Evet’ dedi.

‘Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz?’ diye sordum. Durdu, başı öne eğildi. ‘Beni affedin’ dedi.

‘İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu’ya, Millî Kuvvetlere ancak cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim.’

Bu vatanı canlarını ve aşklarını feda edebilenlere borçluyuz.

22 Haziran 2021 Salı

HERŞEY ÇOCUKLARI İÇİN DÜNYANIN EN ÇİRKİN KADINI SEÇİLDİ



 



Yirminci yüzyılın başlangıç yıllarıydı.

Dört çocuk annesi Mary Ann Bevan sahnede, diğer yarışmacıların arasındaydı. Kimi şişman, kimi bıyıklı, kimi de kısa boylu birçok kadın, büyük ödül olan parayı alabilmek için "Dünyanın en çirkin kadını yarışması"na katılmıştı.

Mary tedirginlikle etrafına bakyordu. Salonu tıka basa dolduran seyirciler kahkahalarla sahnedeki kadınlara gülüyorlardı.

Mary utandı.

Mary başını öne eğdi.

Tam kulise doğru bir adım atmıştı ki, evdeki aç çocukları gözünün önüne geldi. Bu yarışmadan alacağı para çok önemliydi. Kocası öldükten sonra bozulan düzenini başka türlü yoluna koyamazdı.
Bağırtılara ve kahkahalara rağmen sahnede beklemeye devam etti.

"Her şey çocuklarım için." dedi kendi kendine.

Yanındaki bıyıklı kadın "Anlamadım, bir şey mi dedin?" diye sordu.

Mary "Hiç" dedi "Hiçbir şey demedim."

Mary gözlerini kapattı ve eski halini düşündü.

Hastalanmadan önce ne de güzel bir kadındı. Mary Ann Webster iken, görenler bir daha dönüp bakardı. Ta ki yirmi dokuz yaşında Thomas Bevan'la evlendikten ve 4 çocuğu olduktan sonra başlayan migren, kas ve eklem ağrılarına kadar.

Doktorlar önce neler olduğunu anlayamamamıştı. Sonra hastalığın "Akromegali" olduğu anlaşıldı. Bu hastalık Mary'in yüz şeklini de değiştirmiş, kadın tanınmayacak hale gelmişti. Ne yazık ki, Mary hastalığıyla boğuşurken, bir gün kocası da ansızın ölüvermiş ve Mary çocukları yalnız kalmıştı.

Mary bunları düşünürken, birden alkışları duyup gözlerini açtı.

Evet, Mary "Dünyanın en çirkin kadını" yarışmasının birincisi olmuştu.

Mary ödülü aldığında gözlerinden bir çift yaş kalbine damladı.

O artık çocukları için "Dünyanın en çirkin kadını"ydı.

Görünüşünden dolayı hiçbir işe alınmayan Mary, o günden sonra sirklerde çalışmaya başladı.

İnsanların dalga geçtiği, gülüp eğlendiği Mary bir anneydi.

Kimse onun bu anne yanını görmedi.

Çünkü insanların eğlenmeye, birilerini küçümseyerek, hor görerek kendilerini yüceltmeye ihtiyaçları vardı.

Fedakâr anne Mary 59 yaşında öldü ve son nefesini verene kadar, sirklerde "dünyanın en çirkin kadını" ünvanıyla çalıştı çabaladı. Tek derdi çocuklarının kimseye muhtaç kalmamasıydı.

1933 yılında çocukları ölmeden önceki son isteğini yerine getirdiler ve cenazesini İngiltere'ye defnettiler.


YAŞLI ZENGİN KADIN İLE EVLENEN MUHAMMED ABBAS'IN HİKAYESİ

  Fotoğraftaki bu genç  Muhammed Abbas, 30 yaşında, Iraklı. 7 yıl önce Almanya ' ya mülteci oldu. Frankfurt ' ta birkaç ay sonra, Ba...